NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
الْقَعْنَبِيُّ
عَنْ مَالِكٍ عَنْ
نَافِعٍ عَنْ
عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
عُمَرَ عَنْ
حَفْصَةَ
زَوْجِ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَنَّهَا قَالَتْ
يَا رَسُولَ
اللَّهِ مَا
شَأْنُ النَّاسِ
قَدْ حَلُّوا
وَلَمْ
تُحْلِلْ
أَنْتَ مِنْ
عُمْرَتِكَ
فَقَالَ
إِنِّي
لَبَّدْتُ
رَأْسِي وَقَلَّدْتُ
هَدْيِي
فَلَا
أُحِلُّ
حَتَّى أَنْحَرَ
الْهَدْيَ
Nebi (s.a.v.)'in zevcesi
Hafsa (r.anhâ)'dan rivayet
edildiğine göre, Kendisi (Veda Haccında)
Ya Resûlullah, (bu) insanlara ne
oluyor da sen umre (için girdiğin) ihramından çıkmadığın halde onlar ihramdan
çıktılar? demiş. Resûl-i Ekrem de;
"Ben başımı keçeledim, kurbanıma nişan taktım. Binâenaleyh kurbanı
kesinceye kadar ihramdan çıkamam" buyurmuşlar.
İzah:
Buhârî, hac, libâs; Müslim, hac; Nesâî,
menâsik; İbn Mâce, menâsik; Ahmed b. Hanbel VI, 125.
1803 nolu hadis-i şerifin izahında açıkladığımız gibi konumuzu
teşkil eden bu hadis-i şerifte "umre" kelimesi "hac"
anlamında kullanılmıştır. Çünkü hem umrede hem hacda "kast" ve
"ziyaret" manâsı bulunduğundan ve hacla umrenin amellerinin büyük
bir kısmı müşterek olduğundan bu iki kelimeden birinin diğeri anlamında
kullanılması caizdir. Özellikle burada bir cüz olan umre zikredilmiş, kül olan
kıran haccı kastedil-mişde olabilir. Yahutta Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Serîf
de halka umreye girmelerini emredince, Hz. Hafsa Resûl-i Ekrem'in de hacı feshederek umreye niyet
ettiğini zannettiği için ya da Resûl-i Ekrem'in mîkatte umreye niyet ettiği inancında olduğu için hac
yerine umre tabirim kullanmış olabilir.
Oysa, 1795 numaralı
hadis-i şerifin şerhinde de açıkladığımız gibi, Resûl-i Ekrem'in Veda haccında hacc-ı kıran yaptığı kuvvetli delillerle sabittir.
Her ne kadar bazı
kimseler metin geçen kelimesindeki "min"
harf-i cerrinin "bi = ile" anlamında
kullanıldığım söyleyerek, bu cümleye "sen haccını umreye tebdil etmekle,
ihramdan çıkmadığın halde onlara ne oluyor da çıkıyorlar?" mânâsı
vermişlerse de, Nevevî'ye göre bu mânâ yanlıştır.[Nevevî, Şerhü Müslim, VIII, 212.]
Bazıları da "bu
hadiste geçen sözünü Nâfî'den sadece Mâlik rivayet
etmiştir. Mâlik'ten başka rivayet eden olmamıştır" demişlerse de, bu söz
de yanlıştır. Çünkü, sözünü Nâfî'den bir cemâat
rivayet etmiştir. Ubeydullah b. Ömer ile Eyyûb b. Ebî Temime de bunlar
arasındadır. Bu iki zât İmâm Mâlik gibi Nâfi'in râvilerindendir.
Uzun süre ihrâmlı
olarak kalacak olan kimseler kene, karınca gibi haşerelerin, toz ve toprağın
saçlar arasına girmesini ve saçların dağılmasını önlemek için bunları ya zamkla ya da buna benzer bir
şeyle yapıştırıp toplarlar, buna "başı keçelemek"
denir. Hadis-i şerifte de kastedilen budur.
"Kurbanı
nişanlamak" ise, hayvanın boynuna ip gibi birşey
takmakla olur.